İran Filmleri

16 Ekim 2016 Pazar

David û Leyla - David & Layla - Davut ve Leyla Filmi


  • David û Leyla - David & Layla - Davut ve Leyla Filmi


1.Anlatım:Genc ve yakisikli yahudi kokenli TV programcisi David guzel Kurt kizi Layla'ya ilk 
karsilasmalarinda asik olur. Ama asklari kulturler ve dinler arasindaki on yargilara takilir. Uzun sure 
Layla David'i musluman yapmaya ugrasir, David'in ailesi ise ogullarinin bir Musluman kizla 
evlenmesini kabul etmezler. Layla ise ulkesi Kurdistan'a asiktir, film boyunca New York sokaklarinda 
nereye baksa bir parca Kurdistan goruntusu belirir gozunun onunde. Farkli kulturden ve inanctan gelen
iki birey ve aile sevginin dayanilmaz gucu karsisinda daha fazla dayanamazlar ve onyargilar yavas 
yavas kaybolur, sevgi galip gelmistir yine. Politik komedi tarzinda cekilen film izleyiciyi guldurmesinin
yani sira Kurtlerin yasadiklari acilar konusunda da bilgilendiriyor

2.Anlatım:Bir Kürt kızı ile Yahudi gencinin aşkını anlatan ilk uzun metrajlı filmi David ve Leyla ile dikkatleri üzerine toplayan yönetmen Jalal Jonroy Amerika’da yaşamakta olan Güney Kürdistan kökenli bir yönetmen. Jonroy’un David ve Leyla filmi 20 Temmuz’dan itibaren Amerika’da ülke çapında sinemalardagösterime giriyor. Filmi şimdiye kadar 20’den fazla uluslararası film festivaline davet edilen ve eleştirmenlerden olumlu not alan Jonroy’un kendine ait Newroz Films adlı bir deprodüksüyon şirketi var.
David ve Leyla filmi ilk bakışta New York’ta geçen sıradan bir aşk öyküsü gibi gözükse de yönetmenin bu aşkı komedi formunda işlemesi ve arka planda Kürtler’in yaşadığı trajedi ve kültürler arasındaki önyargı sorununa değinmesi dikkat çekici. Filmde Müslüman Kürt kızı Leyla ve Yahudi David arasındakiaşk aracılığıyla Müslümanlar ve Yahudiler arasındaki önyargılar eleştirilirken, geleneklerin dışına çıkarak başka kültürlerden ve inançlardan birbirine aşık olan insanların yaşadığı sorunlar da beyaz perdeye yansıyor. Ama filmin ve en çarpıcı yanı ise yönetmenin filmde kültürler ve inançlar arasında saf tutmadan tarafsızca konuyu işlemesi. Sevginin, kültürel ve dinsel farklılıkların övüldüğü David ve Leyla filmii kimi eleştirmenler tarafından “çağdaş Romeo ve Juliet” olarak da tanımlandı.


RÖPORTAJ
Amerika Birleşik Devletleri’nde ilk kez Kürtlerle ilgili uzun metrajlı bir film ülke çapında sinemaseverlerle buluşacak. KurdishCinema.com filmin yönetmeni Jalal Jonroy ile bir röportaj gerçekleştirdi.
.........
"Kürtler'in sinemaya ihtiyacı var"
KC: David ve Leyla filmi fikri nasıl ortaya çıktı? Müslüman Kürt bir kızla Yahudi bir Amerikalı’nın aşkını neden konu olarak seçtiniz? Bu filme vermek istediğiniz mesaj nedir?
Jalal Jonroy: Bildiğiniz gibi Müslüman ve Yahudi çatışmasından bahsetmeden Ortadoğu hakkında konuşamazsınız. Kürdistan’da da önemli bir Yahudi nüfusu vardı ve hala özellikle İran Kürdistan’ında Yahudiler var, İran’daki İslami sisteme rağmen. Bir film olağanüstü olaylar veya olağanüstü karekterler hakkında olmalı. Ya da bu ikisinin karışımı olmalı. Bir film net ve orijinal bir düşüne etrafında örülmeli. Ama bir mesaj vermek genellikle belgesellerin işi olabilir. Hollywood’da yaygın bir söz var “Eğer verecek bir mesajın varsa e-maili kullan”. Bence herşeyden önce bir kurmaca filmin direkt bir mesajı olmamalı. Tabiki bu filmi yaparken bir amacım var. Bu amaç veya mesaj temanın içinde olmalı. Ve bu mesaj da farklı izleyicilertarafından farklı bir şekilde algılanabilinir. Hatta aynı kişi aynı filmi farklı zamanlarda ve yaşta izlerse farklı duygulara kapılabilir.
Film insana ait tüm sanatsal faaliyetlerin bir bileşimidir. Fransızlar sinemayı yedinci sanat olarak adlandırıyorlar. İyi bir film tüm sanatların güzel bir bileşimidir. David ve Leyla filmini yazdığım andan itibaren amacım İngilizce dilinde bahsettiğimiz altı sanatın özelliklerini de içinde barındıran ve Kürt kültürünü yansıtan bir film yapmaktı. Ben orijinal olarak Halepçe’den olan ve Yahudi bir gençle evlenen bu Kürt kızıyla Paris’te tanıştığımda bu benim için olağanüstü birşeydi. Kürdistan’ın durumu Türkiye’de olsun, İran veya Irak parçasında olsun birşekildeOrtadoğu’daki çatışmalarla bağlantılı, örneğin İsrail Filistin çatışmalarına. Sevelim veya sevmeyelim bu sorun bizi etkilemekte. Ben David ve Leyla’nın öyküsünü kişiselleştirdim amatabi arka planda politik ve sosyal bir doku var. Böylece bu film sadece Kürt-Amerikan aşk filmiolmaktan öteye de geçiyor. Konuyu bilerek genişettim içeriğe Ortadoğu’ya ait sosyal ve politik sorunlardan bir boyut katarak. Ön planda Müslüman-Yahudi sorunu işleniyor gibi gözükse de konu Kürdistan etrafında örülü. Böylece yönetmen ve senarya yazarı olarak benzer problemleri gündeme getirme imkanı da buldum. Örneğin Kerkük’te Saddam İsrail yönetiminin Filistinlileri yurtsuzlaştırmada kullandığı yöntemleri kullanarak Kürtleri kovdu yerine Arapları yerleştirdi. Tabi bir film propagandist olmamalı inandırıcı olmalı. Ben bu nedenlerle filmin konusunun ilginç olduğunu düşündüm. Yadudi-Müslüman çatışmasıyla Kürt sorununa da global bir boyut kazandırmaya çalıştım. Karekterler Kürtler’in sorunları hakkında konuşuyorlar ama bu öyle birdoğallıkta gerçekleşiyor ki tarihi ve politik içeriğine rağmen diyaloglar sıkıcı değil.
"Halepçe Meydanı yok"
KC: Layla Halepçe katliamının kurbanı. Jiyan ve Karatahta gibi filmlerde de Kürt ve Kürt olmayan yönetmenler Halepçe katliamını işlemişlerdi. Bu katliamın Kürtler ve Kürt sineması açısından önemi nedir?
Jalal Jonroy: Eminim ki Halepçe katliamı ve Enfal soykırımı hakkında birçok film çekilecektir. Kürtler’in Saddam rejimi tarafından kimyasal bombalara maruz bırakıldığı başka katliamlarda var ama Halepçe bunların en önemlisi, 5 dakika içinde 5 bin kişi öldürüldü bu olayda. Bu anlamda çok olağanüstü bir olay. Ben filme Layla’yı bilerek Halepçe katliamının direkt mağduru yaptım. Aslında gerçek Leyla Bagdat’ta yaşamaktadır katliam sırasında. Ailesi Halepçe kökenlidir. Ama onu bu katliamın mağduru yaparak daha başka temalara ve konulara yer verebildim filmimde.
David ve Leyla ikilisinin öyküsünü dramatize ederek Halepçe katliamıyla temsil edilen Kürdistan’ın trajedisini tüm dünyaya anlatmak istedim. Ama filmde başka trajedilere de göndermeler var. 4 bin Kürt köyü Türkiye tarafından 5 bin Kürt köyü de Saddam tarafından yakıldı. Enfal operasonuyla içlerinde benim kardesimin de olduğu 180 binden fazla Kürt katledildi. Romantik komedi tarzında kurgulanmış ve iki saatlik bir süresi olan bir filmde herşeyi işlemeniz olanaksız. Kürtler tarafından bilinen ama Türkler, İranlılar ve Arab dünyası tarafından pek iyi bilinmeyen bir konuyu işledim. Çünkü İslam dünyası müslüman ülkelerde yapılan katliamları konuşmuyor; Halepçe ve Enfal katliamları gibi. Ama Hristiyanların ve Avrupalıların yaptığı katliamları konuşuyor. Saddam’ın Halepçe’de yaptığı Hiroşima katliamının küçük bir benzeriydi ama Arapdünyası onu bir kahraman olarak görüyordu.
Bildiğim kadarıyla İslam ülkelerindeki tüm büyük şehirlerde bir ‘Filistin Meydanı’ vardır. Tahran’da da var. Ama İran’ın komşusu Irak’ta Halepçe şehrinde Kürtler katlediliyor ama ne İran’da neTürkiye’de ne de Suriye’de bir ‘Halepçe Meydanı’vardır. Çünkü Halepçe katliamı görmezden geldikleri bir trajedidir. Aslında Kürtler ve İranlılar birbirine dil ve kültür olarak da çok yakın iki halktır. Filistinle sadece din birliktelikleri var ama Filistine adını meydanlara vererek ölümsüzleştiriyorlar Halepçe’yi ise görmezden geliyorlar. İşte bu Arap ve İslam ülkelerindekiyöneticilerin ne kadar da iki yüzlü olduklarını gösteriyor. Şöyle bir örnek de vermek isterimHalepçe katliamından sonra Amerika’da Kolombiya Üniversitesi’nde katliamı kınamak için bir imza kampanyası açılmış. Ünlü oriyantalist ve Filistin yönetiminin sözcüsü Professör Edward Said üniversitede metne imza atmayan tek kişidir. Said Türkiye’nin Kürtler’e karşı tutumunu hep eleştirmiştir ama Halepçe katliamını protesto etmeyi uygun bulmamıştır. Bu durumun Türkiye’nin İsrail’le yakın ilişkide olmasıyla bir alakası da olabilir tabi. İşte bu nedenlerle bence KürtSineması Halepçe katliamını işlemelidir ve işleyecektir. Sadece belgesel filmlerle değil tabi uzun metrajlı sinema filmleriyle de.




KCHer yönetmenin filmerinde bazı karekterler aracılığıyla kendini yansıttığını biliyoruz. Sizin filminizde Leyla New York’da gökdelenlere baktığında Kürdistan’daki dağları görüyor hep. Leyla’da yansıyan biraz da siz misiniz?
Jalal Jonroy: Kesinlikle haklısın. Leyla filmimdeki en önemli karekter. Ve onun aracılığıyla Kürdistan’a olan özlemimi işliyorum. Filmdeki Kürdistan dağları da bunun bir yansıması. Yıllardır ülkemden uzakda da yaşamış olsam yüreğim hep Kürdistan’la. Gece ve gündüz rüyamda ülkemiz. Tabi nostalji gerçekten farklıdır.Hayaller bazen gerçeklerden daha güzeldir. Doğduğum şehir Süleymaniye’ye gittim birkaç yıl once. Arap ve Saddam rejimi etkisi nedeniyle olsa gerek bana bir Kürt şehri gibi gözükmedi. Mimari yapı bile çok değişmiş. Avrupa ve Arap etkisi yaygın. İran’da doğal bir Kürt köyünde yaşamayı tercih ederdim doğrusu.
KC: Seyircilerin filminize tepkisi nasıl oldu? Kürt ve Amerikalı veya Avrupalı seyircilerin tepkisi arasında bir farklılık var mıydı?
Jalal Jonroy: Her film farklı izleyiciler tarafından farkli bir biçimde algılanır. Bu durum özellikle ikili etnik yapısı olan romantik komedi filmleri için daha da geçerli. Her iki tarafda, benim filmim için Kürtler ve Yahudiler, farkli duygulara kapılabilir ve kendi taraflarının daha iyi gösterilmesigerektiğini düşünebilir. Amerika’da film endüstrisinde çalışan ve söz sahibi olan insanların çoğunluğu; yapımcılardan yönetmenlere, oyunculardan dağıtımcılara kadar Yahudi’dir. Filmi çekmeden önce senaryoyu gösterdiğim bazı Yahudiler metni kendi beklentilerine göredeğiştirmemi istediler.
Tabi kurmaca filmler bir bakıma fantazi ve rüya özellikleri taşırlar. Ama bazı Kürt izleyiciler bir filmin herşeyi kapsamasını istiyorlar. Herkes kendi kafasındaki filmi yapmak istiyor, kendi gündemini işlemek istiyor.
David ve Leyla filmi odukça büyük bir film. Basit öykülü bir film degil. 20’den fazla uzun konuşma sahnesi var. Ortadoğu’nun ve Kürdistan’ın tarihini ve acılarını detaylarıyla işlemeye çalışıyorum. Hatta Ermeni katliamına göndermeler var. Ben bu filmde komediyi, duygusallığı ve aşkı bir örtü olarak kullandım. Aksi taktirde ağır politik ve tarihi gerçekleri içeren diyaloglar ve kültürel elemenler sıkıcı ve izlenilmez olabilirdi. Filmde Kürt kültürünün mümkün olan birçok yönünü kapsamaya çalıştım. Kürtler olarak kültür hakkında çok konuşuyoruz ama kültürümüzü kutlamayı ve canlandırmayı pek beceremiyoruz. Örneğin David ve Leyla filminde sadece Kürt müzüğini, dansını ve geleneksel giyiniş tarzını yansıtmakla kalmadık aynı zamanda mizansen aracılığıyla Kürtler’in başka yönlerini de aktardık; mesela Leyla’nın amcası Ali’nin evinde yer sofrasında yenilen akşam yemeği buna bir örnek. Kürdistan’in çoğunluğu bu filmi henüz görmedi. Bağımsız bir bütçeyle çekilen bir film olduğu için de dağıtımı da çok zor. Politik olarak tartışmalı bir konusu olduğu için de ayrıca sorunlar var. Ama genel olarak filmi gören izleyicilerden olumlu tepki aldım. Bazıları tabiki ayrıntılara takıldılar. Mesela bir izleyici Kürtler’i yer sofrasında yemek yerken göstererek geri kalmış bir toplum olarak yansıttığım eleştirisinde bulundu. Oysa Japon ve Çin kültüründe ve bu kültürlerle ilgili filmlerdeyerde yemek yemek Japon ve Çin kültürünün yüceltilmesi ve kutlanması olarak kabul edilir.
Kürtler olarak tabiki uzun ve yaygın bir sinema tarihimiz ve deneyimimiz yok. Genellikle kültürel faaliyet dediğimizde aklımıza dans etmek, şarkı söylemek veya Newroz kutlamalarında ulusal kıyafet giyimek geliyor. Ama tabiki kültür bunlardan çok daha geniş bir kavram. Bir de filmim İngilizce çekilmiş ve Kürtlerle ilgili ilk kurmaca film. Ve Kürt kültürünü farklı açılardan yücelten yönler var David ve Leyla’da. Ama bir filmde herşeyi zaten veremezsiniz.
Bazı sahneler belki de farklı kültürler hakkında tam bilgi sahibi olmadığımızdan yanlış anlaşılıyor seyirci tarafından. Mesela David düğün sahnesinde şarap bardağını beyaz bir peçeteye sardıktan sonra kırıyor diziyle. Bu bir Yahudi geleneği. Ama Londra’da filmimi gören bir Kürt bayan doktor David’in bu hareketiyle Müslümanların beyaz başörtüsünü ezdiğini hissettiğini söyledi bana. Diğer taraftan Amerika’da filmi gören bir Yahudi çok beğendiğini ama son bölümde Leyla’nın söylediği “Zayıf güçlü tarafından ezilebilir belki ama bu geçicidir. Yenilmez görünenleri yenecek yeni güçler hep çıkacaktır” sözünün Filistinlilerin manifestosu gibidurduğunu söyledi. Ama aslında Leyla bu sözü Yahudiler’in kutsal kitabından okuyor! Bu da bize dünyamızın ne kadar kutuplaştığını ve kültürlerarasında önyargıların yaygınlaştığını gösteriyor.
Ama genel olarak seyircilerin filme reaksiyonlarının olumlu olduğunu söyleyebilirim.
KC: Sinemaya ilginizin nedeni nedir?
Jalal Jonroy: Herkesin gerçekleştirmek istediği bazı şeyler vardır. Ben görece zengin bir aileden geliyorum. Müzik ve
matematiğe ilgim vardi. Burslu olarak Londra’da okuma şansım
 oldu universiteyi. Kürdistan’da savaş vardı o zaman. Öğrenciliğimi sürdürürken fotoğrafçı olarak da çalışmaya başladım. Fotoğrafçılık ve oyunculuk dersleri aldım. Fotoğrafa olan ilgim sonra beni sinemaya yöneltti. Film yapımıyla uğraşıyorum çünkü kendimi sinema aracılığıyla ifade etme isteğim bir tarafa, film sanatının en önemli ve etkili sanat dalı olduğuna inanıyorum. Daha once bazı kısa filmlerde çektim ama maddi nedenlerde tamamlayamadım. David ve Leyla 2001 yılında yazdım aslında. Ama çeşitli nedenlerden dolayı ancak 2006 yılında tamamlayabildim. Her çesit filme ihtiyacımız var
KC: Ne tür konulara ilgi duyuyorsunuz?
Jalal Jonroy: Hayatımın yarısından fazlasını Avrupa ve Amerika’da geçirdim. Şunu diyebilirim ki her çeşit filme ve sanata ihtiyacımız var. Mesela Bahman Ghobadi büyük bir yönetmen. Başarılı filmlere imza attı. İran’da yaşıyor, ne yaptığını iyi bilen birisi. Bir yönetmen yaşadığı, bildiği ve ilgi duyduğu konularda film yapmalı. Her yönetmenin ifade etmek istediği şeyler vardır ve film aracılığıyla toplumuna ve ülkesine hizmet etmek ister. Bahman ve benim gibi. Sıradışı konulara ilgi duyuyorum. Bir kahraman veya trajedi etrafında dönen konulara pek ilgim yok. Daha çok komediyi seviyorum. Bir komedi filmi yapsaydım bu herhalde Süleymaniye’de her türlü işi çeviren yeni yetme zengin Kürtler hakkında olurdu. Ve eğer bir drama çekmek isteseydim bu fazla tanınmayan ama önemli olan insanlar hakkında olurdu. Örneğin fazla bilinmeyen ve kendi müşterileri tarafından öldürülen Fatma Tamama adındaki fahişe hakkına bir film. Demek istediğim şu film aracılığıyla Kürdistan’ı övme peşinde olan yönetmenler iki kere düşünmeli! Çünkü benim sinema anlayışım Yılmaz Güney’e, Pedro Almadovar’a ve Zhang Yimou’ya Francis Coppola ve Martin Scorsese’den daha yakın.
KC: Sinemanın Kürtler için önemi nedir?
Jalal Jonroy: Her ulus ve kültür dünya kültürüne bir şekilde katkıda bulunmak ister ki bunun en etkili yollarından biri de sinema sanatıdır. Kürdistan yıllarca görmezden gelindi, bölündü, geri bırakıldı, katliamdan geçirildi. Başka herhangi bir ulustan çok daha fazla sanat ve özel olarak sinemayaihtiyacımız var. Hem kendi kültürümüzü canlandırmak hem de dünya kültürel mirasına katkıda bulunmak için. Kürdistan’da yaşanan trajediler çağdaş dünyada fazla bilinmiyor. David ve Leyla filmini yapmamın bir nedeni de bu zaten. Filistin-İsrailçatışması tüm dünyada oldukça işleniyor ve biliniyor. Ama Kürdistan’daki katliamlar geneld görmezden geliniyor. Örneğin mini bir Hiroşima diyebileceğimiz Halepçe katliamı gibi. SinemaKürt kültürünün eğlenceli, çekici yanlarını göstermek içinde güçlü bir araç. Bu nedenle sinemaya önem vermeliyiz ve kendimizi ve kültürümüzü sinema sanatı aracılığıyla işlemeli ve tanıtmalıyız. Yilmaz Guney Bahman Ghobadi’nin sinema sahnesine çıkışına kadar tek Kürt yönetmen olarak bilinirdi. Sonra bildiğimiz gibi Hıner Saleem’de adını duyurdu. Böyle yönetmenlerimizin sayısı daha da artmalı. Kürt yönetmenler herkes tarafından desteklenmeli ki Kürt sineması daha da gelişebilsin. Bu anlamda Kürt Film Festivallleri önemli bir rol oynuyor.
Kürdistan Bölge Hükümeti’de sinemayla uğraşanlara daha fazla yardım etmeli. Evet bir Kürt Sineması var ama endüstrileşmesi için bir devletsel düzeyde bir yardıma ihtiyaç var. Mesela Yılmaz Güney Paris Kürt Enstitüsü’nün kurucularındandır. Şu anda enstütü sinemaya fazla ilgi duymuyor aysa Güney yaşasaydı eminim bu kurum sinemaya büyük destek verirdi. Kendal Nezan büyük işler yaptı tabi ama Kürt Enstitüsü Kürt Sineması’na daha büyük destek vermeli.
"Kürt Sineması Yılmaz Güney’le başladi"
KCÖrnek aldığınız bir yönetmen var mı?
Jalal Jonroy: Yılmaz Güney’i çok beğeniyorum. Kürt sinemasını onunla başladığına inanıyorum. Yol filmini cezaevindeyken tamamladığını ve yurtdışına kaçmak zorunda olduğunu biliyorum. Ve ne zaman bir zorlukla karşılaşsam Yılmaz Güney’I düşünür ondan güç alırım. O benim idolüm.
İranlı yönetmenler Abbas Kiarostami veya Mohsen Makmalbaf’ı da seviyorum ama onların filmlerinde Yılmaz Güney sinemasında işlenmemiş veya Yılmaz Güney’den daha başarılı işlenmiş bir karekter yok bence.
KC: Filminiz Amerika’da çeşitli şehirlerde gösterime giriyor. Bu Kürt içerikli bir film açısından bir ilk galiba?
Jalal Jonroy: Evet. Oldukça yoğun çalışıyoruz. Maddi sorunlar yaşasakda filmi sinemalarda gösterime koymak çok büyük bir mutluluk. Amerikan medyasında film hakından yazılar çıkıyor. Benimle röportajlarda yapılıyor. Ama aynı ilgili Kürtler’den ve Kürt medyasından henüzgöremedim. David ve Leyla ile ilgili gelişmeler ve Amerika’da gösterileceği sinemalar hakında bilgi filmin www.davidanlayla.com sitesinden elde edilebilir. 2008 yılında da Avrupa ve diğer ülkelerde gösterime girecek David ve Leyla.
KC: Yeni projeleriniz var mı?
Jalal Jonroy: Gılgamış Destanını senaryolaştırdım ve senaryom Amerika’da çeşitli ödüller aldı. Gerçi Türkiye’den bazı çevreler senaryomu çalmak istedi ama bunun önüne geçtik. Gılgamız Destanı büyük bütçeli bir film olacak ve Hollywood’dan büyük bir yapımcıya ihtiyacımız olacak.
Gladiatör tarzında dev bütçeli ve destansı bir film projesi bu.
KC: Sayın Jonroy bize bu röportajı verdiğiniz için çok teşekkür ediyoruz. Ve başarılarınızın devamını diliyoruz.
Jalal Jonroy: Ben teşekkür ederim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder