İran Filmleri

17 Ekim 2017 Salı

Bicycleran - The Cyclist - Bisikletçi Filmi

  • Bicycleran - The Cyclist - Bisikletçi Filmi

Fedakarlığın o saf duygusunu da içimize işlemesine engel olamayacağımız bir film.
Afganistan bundan 250 yıl önce İran’a aitti. 80’li yıllarda Sovyetlerin işgali ve ardından Taliban’ın iktidara gelmesinin ardından 6 milyon Afgan insanı ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bunlardan 2.5 milyonu ise İran’da mülteci olarak yaşamaya başladı.
İran sinemasının en yetkin isimlerinden biri olan Mohsen Makhmalbaf filmde İran'da yaşayan bir Afgan göçmen üzerinden İran'ın ve İran'daki göçmenlerin sefaletini en acımasız biçimde gözümüze gözümüze sokuyor.
İran'a Afganistan'dan göç etmiş fakir bir adam olan Nesim kuyu kazarak geçimini sağlamaktadır. Ağır bir hastalığa yakalanan karısının bakımını karşılamakta zorlanır, daha çok paraya ihtiyacı var ve para için karanlık yollara sapmamaya gayret etmektedir. Bir umutsuzluk anında bir arkadaşının vasıtasıyla karşılaştığı bir bahisçi ona para kazanması için zor bir teklif sunar. Sonunda bir 7 gün aralıksız bisiklet sürmesini ve onu izleyen ve bahis oynayan insanların yardımıyla ihtiyacı olan parayı kazanabileceğini söyler.Daha önce üç gün üç gece aralıksız bisiklet sürmüş olan Nasim teklifi kabul eder. 7 gün 24 saat boyunca bisiklet kullanmak üzere harekete geçer. Böylece adına açılan bahislerden para kazanabilecektir.
Filmin konusu; Makhmalbaf'ın söylediğine göre kendisi 7-8 yaşlarındayken yaşadığı kasabaya gelen ve 16 gün boyunca durmadan bisiklet süreceğini iddia eden bir göçmenin hikayesinden esinlenmiş film için. 
Allah'a inanma konusunda en çok 'bilgiye' sahip olmalarına rağmen, parayı bir insanın hayatından daha çok seven para babalarıyla bu filmde tanışacaksınız.



  • Yönetmen: Mohsen Makhmalbaf
  • Senaryo: Mohsen Makhmalbaf
  • Görüntü Yönetmeni: Ali Reza Zarrindast
  • Kurgu: Mohsen Makhmalbaf
  • Yapımcı: Mohsen Makhmalbaf
  • Müzik: Madjid Entezami
  • Yapım Yılı: 1987
  • Yapım Ülkesi: İran (Nema-yı Nezdik)
  • Orijinal Dil: Farsça
  • Orijinal Adı: The Cyclist / Bicycleran 
  • IMDB: 7,4
  • Süre: 95 dk
  • Tür: Dram
  • Vizyon Tarihi: 09 Eylül 1998(Fransa)
  • Oyuncular: Mahshid Afsharzadeh, Firouz Kiani, Samira Makhmalbaf, Mohammad Reza Maleki, Esmail Soltanian, Moharram Zaynalzadeh 
 Umudu pedal da bir adam.. Nasim'in kaslarındaki ağrıyı bizzat hissediyoruz.
Birey ve sosyo-politik topluluk arasındaki ilişkiye dair nokta atışı çözümlemeler içeren, postmodern İran sinemasının yeni gerçekçi filmlerinden biri. İnsancıl, estetik bir sinema dili içerse de, “Her şey zıddıyla kaimdir” dercesine, insan çaresizliğini, sömürüsünü ve gaddarlığını anlatmaktan kaçınmayan eleştirel bir dili de var. Filmin çok fazla teknik eksikliğe sahip olsa da dar çerçevede mülteci sorunu, geniş çerçevede insanlık sorununa parmak basması ile konu ve anlatım biçimi o kadar yalındır ki, birçok şeyin üstünü kapatır. 

Film, dairesel bir pistte motorsikletiyle gösteri yapan bir adamla girizgah yapıyor. Filmin bütününe hakim olan bu sonsuz devinim, motorsikletiyle hiç durmadan dairesel hareketler çizen ve bundan para kazanan adamla başlıyor. Bu motorsikletli adamın arkadaşı Nasim, oğlu Jomeh ve karısıyla birlikte Afganistan’dan göç edip İran’a yerleşen milyonlarca mülteciden biri. Karısı ölümcül hastalığa tutulan Nasim’den tedavi için, sonundaki sıfırların altında ezileceği miktarda paralar isteniyor. Nasim’in elinde olan paralar karısını hastaneye yatırmaya bile yetmiyor. Kuyu kazarak geçinen Nasim’in acilen para bulması demek, ya illegal işlere bulaşması ya da kendi canından vazgeçmesi demek. İkisini de deniyor Nasim. Kaçakçılarla anlaşıp kamyon şoförlüğü yapmak istiyor ancak polislere yakalanıyor. Diğer mültecilerin yaptığı gibi, gidip bir kamyonun altına yatıyor. Para için canından vazgeçen bu adama para vermedikleri gibi, bir güzel de dövüyorlar. 2 Afgan işçiyi 30 tomana çalıştıran işverenlere gidiyor ama orası da insanların çalışmak için birbirini ezdiği bir savaş alanı. Nihayetinde, en iyi bildiği işten başka elinde bir şey kalmıyor. Arkadaşı sayesinde eski bir sirk işletmecisiyle anlaşıyorlar. Daha önce Afganistan’da 3 gün boyunca bisiklet sürerek şampiyon olan Nasim, bu kez 7 gün için anlaşıyor. 7 gün boyunca bisikletin üzerinden hiç inmeyecek, bu sayede karısının hastane masraflarını karşılayabilecek.
“Onun adı Nasim veya Bâd-ı Sabâ ama o tufanlar yaratıyor!”
Nasim bir anda tüm insanların ilgi odağı haline geliyor. Bir satıcı (sirk sahibi) ve pazarlanan bir eşya (Nasim) olunca piyasası da oluşuyor haliyle. Olayin geçtiği yerde; dürümcüler, tatlıcılar, çiçekçiler, seyyar satıcılar, falcılar, bahisçiler doluşuyor meydana. Herkes bu isten ekmek yemeye başlar. Nasim üzerine bahisler oynanıyor. Nasim dikkat çekmeye başladıkça satıcı malını yağlayıp ballıyor.

“Nasim Hindistan’da bakışlarının sertliğiyle bir treni durdurdu. Onun adı Nasim ama o tufanlar yaratıyor!”
Ortada bir başarı varsa bu başarıdan nemalanmaya çalışanlar da olacaktır pek tabi. Yerel ekonomiyi kontrolü altında tutan Batı tarzı giyimli, siyah gözlüklü mafya babaları, üçkağıtçılar, siyasetçiler paranın kokusunu alınca, Nasim altın kafese konuluyor hemen. Doktorlar gönderiliyor; beslenmesi, güçten düşmemesi ve enerjik kalması için deneyler yapılıyor, ilaçlar hazırlanıyor. Nasim’in bu yarışı kazanması Afganlar için bir umut demek. Bu nedenle kazanmasını istemeyen insanlar da az değil. Nasim’in casus olduğu düşünülüyor, ona yarışı bitirmesi için büyük paralar teklif ediliyor, doktorlara rüşvet veriliyor. Karısının hastane masraflarını karşılamak için insanlık dışı bir yöntem deneyen bu sıradan adamın etrafında, koskoca politik bir mücadele dönüyor aslında.
Bir yanda da Nasim’le fotoğraf çektirmeye gelen, bisikletinin arkasına atlayıp kameralara poz veren, Nasim için sloganlar atan, alkışlayan bir halk var. Ortada toplumsal bir dayanışma olunca insanların duygularını manipüle etmek de kolaylaşıyor, eğreti duran vaizler çıkıyor ortaya.
“Gerçekten bahtiyar ve umut doluyuz.”
Bir insanın acizliğinin ve çaresizliğinin bu denli sömürüldüğü bir gösteride Nasim ne haldedir? Dış dünyaya kulaklarını kapamıştır Nasim. Bisikletin üzerinde yer, bisiklet üzerinde içer, tuvaletini yapar, telefonla bile bisikletin üzerindeyken konuşur. Bahisler arttırılıp para kazanıldıkça, Nasim’in karısı iyi bir odaya alınır, solunum cihazı bağlanır, serum takılır, güzel ve sıcak yemekler yer. Nasim halüsinasyonlar görmeye başlar, uykusu gelir, düşmemesi için tokatlanır, başından aşağı su dökülür. Bazen düşer bisikletten, arkadaşı hemen onun yerini alır. Bisikleti zarar görür, başkasının bisikletiyle devam eder. Bu Afgan mülteci yarışa devam ederken her pedal çevirişinde bir şeyleri değiştirir. İki Afgan işçi günlüğü 30 tomana çalıştırılırken, bu ücret bir anda 200 olur, 300 olur, 400 olur.


Makhmalbaf’ın abartılı bir dışavurumculukla çektiği filmde kullandığı metaforlar, kasvetli atmosfer, konuyu tekdüzelikten çıkarıp böylesine ustaca işleyiş şekli, dönemin İran’ının gerçekçi bir portresini çiziyor. Sefalet, işsizlik, yozlaşma ve ahlaki çöküş Nasim’in küçük bir alanda çizdiği daireler içinde alegorik bir tarzda anlatılıyor. İnanç, toplumsal değerler, insanlık ve idealizm Nasim’in dışındaki dünya için hiçbir şey ifade etmiyor. Makhmalbaf, motorsikletli adam ve Nasim’in hiç durmadan çizdiği daireler arasına alıyor izleyiciyi. Bu devinimin içinde ahlak, etik, inanç ve değerler üzerine felsefik sorgulamalar yaptırıyor. Varılan netice, Nasim’in ulaştığı noktadan farklı değil.
Nasim’in yarışı kazanıp kazanmadığının bir önemi yok. Makhmalbaf’ın kulak tırmalayıcı müzikler eşliğinde resmettiği arada kalmışlık, birey-toplum arasına sıkışmışlık filmin sıkılgan havasında sorgulamaların sonunu getirmiyor. İnsan özünü, iyisiyle-kötüsüyle ele alış şekli, bir de bunu hiçbir yere ait olmayan birinin gözünden yapıyor oluşu filmi izlememiz için yeterli nedenler.

Bir çemberin etrafında dönen Nasim sefalet içinde yaşayanların simgesi ve umudu hâline gelir. Zaten bahis konusu olan Nasim'in sırtından para kazanacaklar da artmıştır. Özellikle bir çemberin etrafında dönen insan figürü, her gün dönen dünyaya ayak uydurmaya çalışan, yaşamak için uğraşan insanı temsil ediyor. Nasim'in azmine hayran olmamak elde değil.
İran sineması deryadır. İçine bir girince ölmüşten beter olursunuz.

Nasim, tek kişilik bir sirkte tam bir hafta pedal çevirmesi gerekir. İddialar yapılır, kimisi gelir kendisinin Afgan olması sebebiyle ajan olduğunu söyler kimisi de kendisinin toplumun değişmesi için ortaya çıkması gereken kahramanlardan birisi olduğunu söyler. Söylerler de söylerler... Nasim'in aklında sadece ailesi vardır. Baba ve oğul ilişkisi görülmeye değer.Çocuğun karanfil getirdiği ve son sahnelerde babasının uyumaması için üzerine su döktüğü, bağırıp çağırarak tokatladığı sahne ile hafızamıza bir daha hiç çıkmamak üzere emin olun hafızalara kazınır. Müzikleriyle, atmosferiyle tam bir karamsarlığın, sefaletin ve fakirliğin içine çeken film.

Yoksulluk ve sefalet yüzünden insanların intihar etmek için kafalarını hareket etmek üzere olan kamyonların tekerleklerinin altına uzanıp, intihar etme girişimiyle sürüp giden İran'da ki hayattın portresi çizen, başlarda yoğun bir karamsarlık içermesine rağmen ilerleyen bölümlerde bütün yoksulların Nesim karakteri üzerinden yüceltilmesiyle hala umut olduğu inancına varan film.

Film İran'daki sefalete, sağlık sistemine, hukukun yokluğuna, mültecilerin şartlarına,issizliği,gözetlenmeyi, paranoyak ve propagandacı devlet kurumlarına vs. çok ciddi siyasi eleştiriler içeriyor, fakat muhtemelen dönemin sansür kurulu türü kurumları kör gözüne parmak açıklığında olmadığı için bu sert eleştirle birlikte inceden inceye mesajları ve tasvirleri kavrayamayıp yayınlanmasına izin vermiş. Bu yüzden yoksulluğun ve çaresizliğin çok güzel bir portresini çizen film İran sinemasının kült filmlerinden. 
                                                            


                                         Filmi İzlemek İçin Tıklayın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder